22 Mart 2010 Pazartesi

Bir kez daha Zombie ja Kummitusjuna

Zombie ja Kummitusjuna
Sevdiğim ama geç keşfettiğim yönetmen Mika Kaurismäki'nin 1991 yapımı Zombie ja Kummitusjuna / Zombie and the Ghost Train / Zombie ve Hayalet Tren DVD'sini (daha önce gözardı ettiğim ve izlememiş olduğum DVD'nin içinde yer alan 2007 yılına ait Mika Kaurismäki söyleşisi de dahil) tekrar izlerken Cumartesi akşamı anlıyorum ki bazı filmler daha iyi anlaşılmak için bekler bazı zamanları...
12 Ağustos 2008'de Zombie ja Kummitusjuna / Zombie and the Ghost Train / Zombie ve Hayalet Tren filmi ile ilgili ilk izlenim notlarımı düşerken filmin gerçek öyküsünü yönetmenin ağzından dinlememiştim. Şimdi `AY'dan İzlenimler´'i hasbelkader takip edenler bu yılki İstanbul Film Festivali'nde İstanbul ile ilgili filmler bölümününün seçkisinde yer almayışına hayıflandığım farklı bir İstanbul sunan bu filmi bir kez daha okuyacaklar.
Mika Kaurismäki filmin öyküsünün 26 yaşında çok genç ölen bir müzisyene dayandığını, filmde arkadaşlarının deyimiyle "Zombie" diye çağrılan karakteri canlandıran Silu Seppälä'nın da genç yaşta ölen Pulu isimli bu müzisyenin arkadaşı olduğunu, hatta bir ara birlikte aynı evi de paylaştıklarını belirtiyor. Filmde sürekli karşımıza çıkan ama hiç bir zaman sesini duymadığımız punk rock grubu "Ghost Train" gerçek hayatta Sleepy Sleepers grubuna denkmiş. Filmin öyküsü gerçek bir karaktere dayanmasına dayalı ama yine yönetmeninin sözleriyle bu gerçek karakterin özünde, kendisi de bas gitarist olan Silu Seppälä'nın öyküsüne dönüşmüş film giderek. Filmin ana kadın karakteri Marjo da gerçekte bir rock grubunun solisti Marjo Leinonen. Mika Kaurismäki özellikle ana iki karakteri gerçekte de müzisyen olanlardan seçmiş, çok da iyi etmiş. Bir rock müzisyeninin son günlerini (son altı ay) İstanbul'da başlayıp, geriye dönüşlerle Helsinki'ye götüren ve finali İstanbul'da tamamlayan hayli trajik ve tuhaf bir öykü bu. Kaurismäki, filminin ana kahramanı "Zombie" dışında Black Sabbath'ın "Solitude / Yalnızlık" şarkısının ve elbette İstanbul'un diğer ana karakterler olduğunu belirtiyor. Filmdeki bir diğer karakter de bence Zombie'nin sürekli sığındığı Yeni Rakı şişesi... Şişeden ve sek tercih ediyor Zombie rakıyı... Filmin öyküsünün dayandığı Pulu bir zamanlar gerçekten İstanbul'da bulunmuş birisi, bu sebeple Kaurismäki her zaman çok ilginç bulduğu İstanbul'u da dahil etmiş filmine... Pulu bir güvercindi diyor söyleşide Mika Kaurismäki... Ürkek bir kuş güvercin... Aynı zamanda saf ve ahmak anlamına geldiğini de unutmadan güvercinin, filmin açılış sahnesinde Zombie'nin güvercinlerle dolu Eminönü'ndeki Yeni Cami önündeki meydanda bir bankın üzerinde yeni güne merhaba dediğini unutmayalım. Güvercin Zombie (ya da Pulu) güvercinlerle uyanıyor İstanbul'da...
Solitude

My name it means nothing
My fortune is less
My future is shrouded in dark wilderness
Sunshine is far away, clouds linger on
Everything I posessed – Now they are gone

Oh where can I go to and what can I do ?
Nothing can please me only thoughts are of you
You just laughed when I begged you to stay
Ive not stopped crying since you went away

The world is a lonely place – you're on your own
Guess I will go home – sit down and moan
Crying and thinking is all that I do
Memories I have remind me of you

Black Sabbath
Master of Reality / 1971


~~~~~~

Yalnızlık

Adım hiçbirşey ifade etmiyor
Şansım yok gibi
Geleceğim karanlık, bilmediğim bir yere gizlenmiş
Günışığı çok uzakta, bulutlar üstümde durmakta
Sahip olduğum herşey - artık beni terketti

Ah, nereye gidebilirim ve ne yapabilirim ?
Hiçbirşey beni memnun edemez seni düşünmekten başka
Sana kalmak için yalvardığımda sen sadece güldün
Gittiğinden beri ağlamam dinmedi

Dünya yalnız bir yer - sen de kendi başınasın
Sanırım eve gideceğim - oturup inildeyeceğim
Ağlamak ve düşünmek tek yaptığım şey
Anılar bana seni hatırlatır




Şarkının özellikle "The world is a lonely place – you're on your own" dizesi Zombie'nin içinde kaybolduğu, alkole sığınarak çıkış aradığı çaresizliği çok güzel özetliyor aslında. Gri bir İstanbul var bu filmde... Zombie kadar yalnız bir İstanbul ya da kendi keşmekeşliğine tezat olan Zombie'nin yalınlığını çok iyi aktaran bir İstanbul... Zombie, Helsinki'de televizyon ekranında oyalanmaya çalışırken Birinci Körfez Savaşı görüntüleri yansıyor siyah-beyaz ekrana zaman zaman, Zombie'nin gözlerindeki çaresizlikle Black Sabbath'ın ezgileri birbirine karışıyor...
Zombie'nin tüm yalnızlığına ve filmin tüm hüznüne rağmen filmim tıpkı Chaplin filmleri gibi yer yer bir nevi kara mizah diyor Mika Kaurismäki...Tek başına Zombie Arkadaşı Harri'nin ısrarlarına rağmen Helsinki'ye dönmeyen Zombie İstanbul sokaklarında kaybolurken gün olur İstanbul'da bir köşede karşımıza çıkar mı diye meraklanarak izlemeyi bitirirken filmi ""The world is a lonely place" sözü çınlıyor kulaklarımda...